Related Posts with Thumbnails

2 Eylül 2010 Perşembe

D&R'da Kitap Bitiren Çocuk


Bu, benim kitap almaya gitme maceralarımdan biriydi. (Nasıl bir cümle o?) Aklımda birkaç kitap ismi vardı da, n’apsam lan, ne alsam derken girdim D&R’a.

Tıklım tıklım, rafların önünde bir g*tlük yer yok. İnsanlara söve söve, önce hiçbir şey olmamış gibi filmlere baktım, kayda değer bir şey yoktu. 21 liralık dvdleri şöyle bir elimde oynattıktan sonra, elbette asıl ilgi alanım olan kitaplara yöneldim. (Yönelemedim mi desem?)

Çok satanlar rafına gittiğimde, kadın almış eline Aşk’ı, rafın dibinde değil de, azıcık berisinde okuyordu, tamam oku ablacım, oku. Gidip kokoş kokoş gezeceğinize, paso kozmetik ve pahalı giyim dükkanlarında gezineceğinize, alın okuyun işte şunları.

İyi tamam, durmuşsun orada, okuyorsun. Anladık, para vermek istemiyorsun. Ama sorun da sen değilsin zaten. Çok satanların rafının en az doksan santim ötesinde, bir raf daha var ve orada da korku/gerilim kitapları falan var. Orada da ergen bir kız durmuş, Alacakaranlık kitabının sayfalarını, ağzından sular akara çeviriyor. Yapmış olduğu at kuyruğuna bir tane vurasım geldi ama şu anda sorun bu değildi;

Kadınla kız, neredeyse göt göteydi. Nasıl geçecektim ben şimdi? Kadını itemem, koca karı. Kızı da itemem, ergenlik çağında, yanlış anlar falan. Belki erkek olsaydı itebilirdim ama, ne yapacaktım? Böyle tanımadığım insanlara da “pardon, ehem ehem geçebilir miyim?” diyemiyorum böyle bir huyum var. Karıya da “ehehehee pardon teyzeciiim geçiyim mi?” de diyemem. N’apcam lan?

Derkeeenn, neyse karı içimdeki sesi duymuş olacak ki kitabı bırakıp dergilere yöneldi ve ben de rahat rahat geçtim. Şöyle bir gezindikten sonra, (kalabalığı yardım tabii hep) Türk romanlarının olduğu raflara geldim.

Hemen önünde bir puf vardı, ve en az on sekizlerinde, bonus saçlı bir çocuk oturmuş, ismini bile daha önce hiç duymadığım bir kitabı almış eline, okuyor. Ayaklarını da uzatmış karşı rafa, neyse üzerinden atladım ama oralı bile olmadı.

Cep boy kitaplara falan baktıktan sonra, yarım saat kadar oyalandım. Alacak bir şey bulamayınca, geldiğim yere geri döndüm. (Tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkanı ne de olsa)

Bu sefer ergen kızımız, yanına bir ergen arkadaşını getirmiş ve Tutulma’yı alıp saz arkadaşına şöyle çığırdı;

“Bunda Victoria ölüyo bööeee, filmde görmedin mii?”

“Hayır ölmüyo be yaa, ben okudum.”

“Salak ölüyoooo!”

Saçma muhabbetlerini dinlemedim ve bu sefer kızı ittim, evet! Ama aldırmadı bile, Edward muhabbeti falan yapmaya devam ettiler. Ama lanet olsun ki, bir kitap gördüm, uzun zamandır aradığım bir şeydi zaten. Tam onların yanındaki rafa denk geldi, yani yine o aptal konuşmayı duyacaktım.

“Edvırt çok yakışıklıııı!”

“Hayır beeee Caykıp daha yakışıklı”

Kitaba uzandım ve inceledim.


Şeytan Marka Giyer – Lauren Weisberger


Daha fazla şu salak muhabbeti dinlemek istemeden ilerledim. Yanımda yüz lira vardı ve sadece yirmi lira harcamak istemiyordum. Türk raflarına geri döndüğümde, onu gördüm…

O….

O….

O…

O kitabı yarılamıştı!

İlk gördüğümde başlarındaydı, şimdiyse ortalarına gelmişti! Yuh, püüh, hayvan, salak, aptal, angut? Cimri! Ne manyaksın sen! Seni….

Gözlerim yuvalarından uğrayarak, Türk rafından elime geleni aldım.


Dokuzuncu Hariciye Koğuşu – Peyami Safa


Tamam, iyi, güzel. Şimdi sakin ol ve bu kıvırcık salağı görmemeye çalış.

Dvdlere falan yeniden bakmama gereği duyarak, kasaya ilerledim (yine kalabalığı yardım, hatta kapalı birisinin eteğine basmam yetmiyormuş gibi, şu kafasında yaptığı topuzumsu şeyini de bozdum sanırım)

O iğrenç kalabalıktan çıktığıma memnundum, sonra D&R’ın önünde o çocuğu düşündüm. Aslında, salak falan değil lan. Gayet akıllıca, aferin ha. Bu kitaplara bi sürü para döküyorum, bari sabahtan D&R’a geliyim, akşam bi kitap bitiririm böylece bedavaya gelir. Dur düşüneyim şunu ben.


1 yorum: